Konutta 'erken şafak' endişesi

04/09/2009

Dünyada krizin artık dibe vurduğu, yukarı doğru dönüşün başladığı konusunda çoğunluk artık mutabık. Ancak biraz yükseldikten sonra bir ikinci düşüş daha bekleyenler yani 'W' tipi düzelme bekleyenler de bir hayli fazla.

Selim Türsen Nitekim çarşamba günü bazı bankalarla ilgili söylentiler sonucu uluslararası piyasaların hızla başaşağı gitmesi, bu korkuyu taşıyanların dünya piyasalarını etkileyecek kadar çok olduğunu gösteriyor. Yine de 'W' tipi düzelme bekleyenler bile ikinci düşüşün birincisi kadar sert olmayacağı görüşünde. Türk ekonomisi ise inanılmaz bir şekilde kendi programını hâlâ hazırlayabilmiş değil. Dışarıdaki dalgaların girdabına kapılmış, onlarla birlikte iniyor çıkıyor. Ekonomi politikalara çok hâkim eski bir merkez bankacı sohbetimizde "Dışarısı düzelirse Türkiye de düzelecek. Dışarısı kötü giderse Türkiye'de de işler kötü olacak" dedi. Bunun üzerine "Madem yurtdışına bu kadar bağımlı hale geldik. Dışarıda işler nasıl" diye sorduğumda "Dipten dönüş başladı ama iyileşme tahminlerden çok daha uzun sürecek gibi görülüyor. En azından 2010 yılı da zor geçecek" cevabını verdi. Krizde dışarısı denince ilk akla gelen ABD olduğundan biraz da oralarda neler olup bittiğine bakalım. Krizin tetikçisi konut sektöründe son fiyat çıkışları piyasalar için umut oldu. Temmuz ayında yüzde 10 artan ev satışları, ABD'de gayrimenkul sektörünün öncü göstergesi Case-Shiller ev fiyatları endeksinin iki ay üst üste yükselmesi sektörde yeni bir dönüm noktasına geldiği yorumlarını artırdı. Bununla birlikte sektör uzmanları ev fiyatlarının dibe vurduğunu söylemek için henüz erken olduğu görüşünde. Bir "erken şafak" sevinci yaşanmamasını öneriyor. Buna gerekçe olarak da krize neden olan ev fiyatlarındaki balonun henüz tam olarak sönmemesini gösteriyorlar. Case-Shiller hâlâ yüksek ABD'de yirmi şehirde gayrimenkul fiyatlarındaki hareketten oluşturulan Case-Shiller endeksinin hâlâ 2000 yılındaki seviyesinin yüzde 42 üzerinde olmasına dikkat çekiliyor. 2000 yılında ekonomide dot.com patlaması nedeniyle gayrimenkul fiyatlarının zaten yüksek olduğunu savunan bu görüşün sahipleri "Bugün 2000 yılındaki değerinin yüzde 42 üzerinde olan Case-Shiller endeksine bakarak ev fiyatlarının dibe vurduğunu söylemek için erken olabilir" yorumunu yapıyor. Bu arada, Obama yönetiminin krizi durdurabilmek için setöre çok büyük teşvikler verdiği ve bunun da fiyatlardaki düşüşü durdurup yukarı çıkışlarda etkili olduğu hatırlatılıyor. Faiz oranlarının suni olarak çok düşürülmesi, ABD Merkez Bankası'nın 1 trilyon dolar tutarında ev kredisi borcunu satın alması, gayrimenkul devleri Fannie Mae ve Freddie Mac'in hükümet tarafından kurtarılması ve 100 milyar dolar sermaye ile desteklenmesi, devletin gayrimenkul ajansının (Ginnie Mae) mortgage kredileri için 1 trilyon dolar destek vermesi gibi sektöre dökülen devlet kaynaklı trilyonlarca dolar düşünüldüğünde, fiyatların ne kadar gerçekçi olduğu ve ileride bunun faturasının nasıl çıkacağına dikkat çekiliyor. Anlaşıldığı kadarıyla yurtdışında konut sektöründe düzelmenin başladığını söylemek için henüz çok erken. Konut fiyatlarında kalıcı bir yükseliş başlamadan, bu evleri yüksek fiyatlardan satın almak için kredi kullananların bütçeleri açık vereceğinden piyasalarda yeni dengelerin kurulması için daha bir hayli beklemek gerekebilecek. Kara bulutlar dağılırken Bir yıldan bu yana devam eden "Dibe vurduk, vurmadık" tartışmaları, krizin miladı kabul edilen Lehman Brothers'ın battığı tarih 17 Eylül'e çok az bir zaman kala sona ermek üzere. Artık, dipten çıkışın ne kadar süreceği tartışmaları öne çıkıyor. İç piyasalarda da kasım, aralık ve yılın ilk aylarındaki kara bulutların dağılmaya başladığı görülüyor. Bu köşede aylarca önce sözünü etmiştim. Yılların sanayicisi bankaların dayattığı yeni koşullar nedeniyle taze para girişini sağlamakta güçlük çektiğinden, alacakların tahsilatında ise büyük sıkıntılar yaşadığından söz etmişti. Sanayici arkadaşım "Bu durum böyle devam ederse altı ay sonra yokuz" diyerek samimi bir şekilde durumunu anlatmıştı. Birkaç gün önce aynı arkadaşımla sohbet ederken biraz daha rahat görünüyordu. İşlerin nasıl olduğunu sorduğumda "Küçüldük. Epey işçi çıkarmak zorunda kaldık. Ama bir dengeyi kurmayı başardık. Son birkaç aydan beri piyasada canlanma var. Zaten her yıl bu mevsimde işler açılır. Eğer bu yıl açılmasaydı işimiz çok zor olacaktı. İhracatımız bile tahminlerimizden iyi oldu. Durumu toparlıyoruz" dedi. Yukarıdaki izlenimler, inşaat sektörüne yan sanayi ürünleri veren ekonominin kılcal damarları içinde yer alan küçük bir imalat sanayii şirketinden. Benzer gelişmeler, Avrupa'nın, Çin yerine küçük partiler halinde Türk malları satın almaya başlamasıyla tekstil sektöründe de görülüyor. Bankacılık sektörünün krizin ilk aylarındaki panik havasından kurtulup yıllardan beri birlikte çalıştığı müşterilerini yeniden fonlamaya başlaması da çarkların yağlanmasında önemli rol oynuyor. Dipten dönüş başlamış gibi görünüyor ama pahalı faturalar ödenerek. En ağır fatura ise geometrik bir hızla tırmanan işsiz sayısındaki artışla ödeniyor. İşsiz sayısını sabit tutabilmek için yılda ortalama yüzde 7 büyümesi gereken Türkiye, elinde hâlâ bir program olmadan bu en zor sorunun üstesinden nasıl gelecek gerçekten merak konusu.
Kaynak: Referans