Siyasi Otoritenin Düşük Faiz İstemesi Normal Ama Zamanlama Doğru mu?

01/11/2017

Hürriyet Gazetesi yazarladından Erdal Sağlam, siyasi otoritenin düşük faiz istemesinin normal olduğunu ama bu kadar kırılgan bir süreçte yapılacak faiz baskısının sonuçlarının ağır olabileceğinin unutulmaması gerektiğini belirtti.

Hürriyet Gazetesi yazarladından Erdal Sağlam bu haftaki yazısında Türkiye’de bitmek bilmeyen faiz tartışmasına değinerek, siyasi otoritenin düşük faiz istemesinin normal olduğunu ama bu kadar kırılgan bir süreçte yapılacak faiz baskısının sonuçlarının ağır olabileceğinin unutulmaması gerektiğini belirtti. Sağlam yazısında, ayrıca şu konulara da yer verdi:

Ucuz Kredi

'KGF teminatıyla krediler yeniden canlanınca başlayan hükümet ile bankalar arasındaki balayı kısa sürdü. Kredilerde yaşanan patlama hem bankaların hem de hükümetin işine geliyordu, limitler bitip krediler normal seyrine girince, “faiz indirin” baskısı da canlandı. Siyasi otorite bunun üstüne kamu bankalarına “ucuz kredi talimatı” da verdi. Bu yıl yaşanan ekonomik canlanma normale dönerken, büyümenin artık yavaşlayacağı tahmin ediliyor. Bu canlılığın 2019 seçimlerine kadar aynen sürmesi zaten mümkün değil ama hükümet faiz baskısında ısrarlı gözüküyor. Faiz tartışmalarına yine bakanlar da dahil olmaya başladı. Artık yüksek enflasyon nedeniyle faizlerin düşemeyeceği, Merkez Bankası’nın faiz indiremeyeceği anlaşıldığı için, bakanlar bu kez de “bankalar üzerindeki yükler azaltılarak kredi faiz oranları düşürülsün” demeye başladılar.

Her faiz tartışmasında ön sıralarda yer alan Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi hafta sonunda yaptığı açıklamada, maliyetleri büyüten vergi ve harçlar ile zorunlu karşılıkların indirilebileceğini söylemiş. Mevduata ödenen ya da başka şekilde temin edilen paranın giriş maliyetiyle satış fiyatı arasında bir bölüm olduğuna dikkat çeken Zeybekçi, “O bölümü oluşturan enstrümanlarda kamunun da maliyeti var; vergiler, harçlar gibi. Paranın ilk giriş ve satış maliyetleri arasındaki kamu kaynaklı vergi gibi yükler sıfıra indirilmeli” şeklinde konuşmuş. Zeybekci, ekonominin bu kadar rahatladığı bir ortamda karşılık oranlarının örtülü maliyet oluşturduğuna işaret edip, “100 lira kredi verirken 10 lirası depo olarak yatırılıyor. Siz bunun da maliyetini ödüyorsunuz. Bu da örtülü maliyet” demiş. Vergi ve harçların yanında karşılık oranlarının da indirilebileceğini, “buraya dokunulabileceğini” ifade etmiş.

Zeybekçi: Kamu Bankaları Faiz Düşürebilir

Kamu bankalarının ön alıp faizleri düşürebileceğini kaydeden Zeybekçi, “Kamu bankaları böyle adım atınca diğer bankalar da ister istemez takipçisi olurlar” demiş. Bankacılık sermaye yeterlilik oranının AB’deki ülkelerden iyi olduğunu belirtip, “niye 2-3 puan daha oradaki hareket alanımı değerlendirmiyorum, kullanmıyorum” şeklinde konuşmuş. Gördüğünüz gibi; bankaların sağlam mali yapılarını kullanarak, siyasi otorite ekonomik canlanma için yeniden bir hareket alanı yaratmaya çalışıyor.

Bunun çok tehlikeli olduğunu, bunu tartışmanın bile kötü sonuçları olacağını birilerinin hatırlatması lazım. KGF kredilerinin batık kredilerin canlandırılması için kullanılıp, yeterlik oranlarının yükseltildiği unutuluyor. Bu yıl kısa sürede banka zorunlu karşılıkları, sermaye yeterlilik hesaplamaları zaten çok gevşetildi ve bu gevşekliğin, kaynağın geldiği yabancılar tarafından yakından izlendiği, burada kritik eşiğe gelindiğini görmek gerekiyor. Bırakın bunları, bankalar üzerine konuşulduğu gibi büyük bir ceza yükü gelirse sektörün mali yapısının nasıl korunacağı üzerinde kafa yorulması gerekirken, bankaların yapılarını daha da zayıflatmak, sizce hangi amaca hizmet eder?

Reel sektör ayakta gözüküyorsa, bunun büyük ölçüde, bankaların kaynak temininde kullandıkları sağlam mali yapılarına borçlu oldukları unutuluyor. Kamu bankaları ise en yakın örnek; 2002’de kamu bankalarının siyasilerce kullanılmasının faturasını bu halk çok ağır biçimde zaten ödedi. Bırakın bari bankacılık kesimi sağlam kalsın, zayıflarsa ekonomik dengeleri korumak hiç mümkün olamaz.

Kaynak: Hürriyet