Yabancıya gayrimenkul satışı yine yasaklanacak!

13/07/2008

Anayasa Mahkemesi, Türkiye'deki gayrimenkullerin yabancı kişi ya da şirketlere satışını yasaklamıştı

Hükümet bu konuda yeni bir yasa taslağı hazırladı. Ama taslak metin daha baştan yanlış hazırlanmış. Hükümet bu yasayı çıkartırsa, bilin ki kısa zamanda yine iptal edilecek. Neden mi? Anayasa Mahkemesi, önceki yasayı iptal eden gerekçesinde ne demişti? "Bir ilde yabancılara satılacak gayrimenkuller için belirlenen binde 5'lik oran belirsizdir. Bu oran o ilin toplam yüzölçümüne göre mi, imarlı alanların yüzölçümüne göre mi hesaplanacaktır. Bu belirsizlik acilen düzeltilmelidir." Hükümetin Meclis'e getirdiği yeni yasa taslağı ne diyor? "Yabancılara satılacak gayrimenkullerin toplamı o ilin imarlı alanlarının yüzde 10'unu geçemez." Sizce hükümet bu maddeyle, Anayasa Mahkemesi'nin önceki yasayı iptal gerekçesindeki belirsizliği ortadan kaldırmış oluyor mu? İki nedenle hayır: Birincisi; imarlı arsaların durumu. İmar verilen yerler sabit değil ki. Belediye meclisleri ihtiyaç duyulduğunda yeni arazileri imara açıyorlar. Bu durumda yabancılara satılacak gayrimenkul miktarı o ildeki imar planı değişikliklerine göre sürekli artacak. Bunu kim takip edecek? Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü, bu takibi yapabilecek ekip ve ekipmana sahip mi? Sahip olmadığını biliyoruz. Nitekim önceki uygulamada, bazı illerde binde 5 oranının aşıldığı sonradan ortaya çıkmadı mı? İkincisi; iptal edilen yasaya göre yabancılara o ildeki gayrimenkullerin en fazla binde 5'i satılabiliyordu. Hükümet yeni tasarıda oranı yüzde 10'a çıkarıyor. Yani yabancıya satılacak gayrimenkullerin yüzölçümünü katbekat artırıyor. Kamuoyunda, bu kadar hassasiyet oluşmuşken hükümet neden yabancılara daha fazla gayrimenkul satmak için oranı artırmaya çalışıyor? Başbakan Erdoğan, hafta içinde yaptığı açıklamada niyetini açıkça ortaya koydu: "Bir sınırlama getirirsek küresel yatırımcıyı çekemeyiz. Güneydoğu’da mayınlı arazileri temizleteceğiz. Yabancı şirket tarım amacıyla 100 dönüm isterse vermek durumundayız. İhtiyacını karşılayacak arazi bulamazsa küresel sermaye niçin bizi tercih etsin?" Bütün anlayış farkı burada ortaya çıkıyor. Hükümet, bu arazileri yabancı şirketlere satarak kısa vadede bütçeyi denkleştirmeye çalışacağına, vicdanları rahatsız etmeden topraksız köylülere dağıtsa, burada planlı tarımı teşvik etse, gelir adaletsizliğini biraz düzeltmiş, toplumsal barışa daha fazla hizmet etmiş olmaz mı? Arazi keneleri Çavuşbaşı'nın kanını emiyor Fatih Sultan Mehmet köprüsüyle Anadolu yakasına geçtikten sonra sol tarafta gördüğünüz yerleşim yeri Kavacık'tır. Sola bakmaya devam ederseniz biraz sonra Kavacık'taki binalar biter, yol boyunca orman başlar. Kavacık'tan başlayarak Şile yolu kavşağına varıncaya kadar devam eden ormanlık alan Çavuşbaşı ormanıdır. Sürücü koltuğunda değilseniz, ormanın içindeki yama gibi mahalleleri, 5-6 katlı apartmanları daha rahat görürsünüz. Ama bu gördüğünüz sadece buzdağının su üstünde görünen kısmı. Zamanınız varsa Kavacık'tan girerek Çavuşbaşı'nı şöyle bir yakından görün. Dehşete kapılacaksınız. Belediye binasının bile kaçak olduğu bu yerde yasadışı bir şehir inşa edilmiş durumda. Vadilerdeki lüks siteleri gördüğünüzde dudağınız uçuklamazsa gelin benden hesap sorun. Üstelik bu daha iyi günleri. Arazi keneleri pusuya yatmış, ellerini oğuşturarak 2-b affını bekliyor. Hani hükümet orman özelliğini kaybeden yerleri, rant için buralarını işgal eden arazi kenelerine satmayı planlıyor ya... Ama onca kaçak yapıya rağmen burası orman özelliğini kaybetmedi hala. Ama 2-b affı çıkarsa burası da birkaç yıl içinde Sultanbeyli gibi olacak. Gerçi affın çıkmasına gerek de kalmadı. Hükümet bir yasa çıkararak İstanbul'da yeni ilçeler oluşturdu, ilçe sınırlarını değiştirdi. Yeni ilçelerden biri de Çekmeköy. Çavuşbaşı beldesi de Çekmeköy ilçesinin bir mahallesi haline dönüştürüldü. Yasa seneye yürürlüğe girecek. İlçe sınırları genişleyen her belediye gibi Çekmeköy Belediyesi'nin ilk icraatı da bu yeni toprakları imara açmak olacak. 2-b affı çıkmasa bile imara açıldığında Çavuşbaşı'nın kaçak apartmanları ve villaları, affa uğrayacak. Onunla da kalsa iyi. Asıl talan ondan sonra başlayacak. 'Hasarlı okulların onarımı, yeni rant kapısı oldu' Şiddetli bir depremde hasarlı okullar yerle bir olacak. 1999 depremlerinde hasar gören 1240 okulun, okullar açılmadan onarılması şart. Ancak hiçbir yetkilinin, hiçbir sorumlunun umurunda değil. Yüz binlerce masum çocuk, eylül ayında güle oynaya yine bu hasarlı okullara doluşacak. Çin'deki yaşıtları gibi bu çocukların da enkaz altında kalması kader mi? Yetkililerin dikkatini çeker de bu soruna el atarlar umuduyla hasarlı okulların durumunu bu köşede sürekli gündemde tutmaya çalışıyorum. Görüştüğüm kişilere de bu konuyu anlatıyor, onların düşüncelerini alıyor ve neler yapılabileceği konusunda bilgi alışverişinde bulunuyorum. Başlıkta tırnak içinde yazdığım ifade bir müteahhite ait, adını yazmayacağım. Sohbetimizin bir yerinde hasarlı okulların durumunu anlatırken sözümü nazik bir şekilde keserek, şunları söyledi: "Bu okullar yeni bir rant kapısı haline geldi. O nedenle kolay kolay onartmazlar. Bu konuyla şirket olarak biz de ilgilendik. Yakınımızdaki bir okulun hasarlı olduğunu öğrendik. Gittik, 'burasını yıkıp yeniden yapalım, karşılığında para da istemiyoruz' dedik. Vermediler. Çünkü bir okulu yıkıp yeniden yapmak 3 milyon YTL, onarmak 1 milyon YTL. Bu işin rantı oluştu. Onarım parası Dünya Bankası'ndan geliyor, oradan da yandaş şirketlere dağıtılıyor. Bu okulları onarmaya çalışmak parayı sokağa atmak demek. Binanın iskeletini çıkarıp kiriş ve kolonları sarıp sarmalayınca sağlam mı oluyor? Eğer tarihi bir bina değilse, bu okullar mutlaka yıkılıp yeniden yapılmalı."
Kaynak: Milliyet